Share

BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİREN YAPILARIN MİMARLARI

BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİREN YAPILARIN MİMARLARI

Sokakta yürürken çevremizde bulunan, belki bizi boğduğunu hissettiğimiz için kafamızı bile kaldırmadan yürüdüğümüz, yanından geçip gittiğimiz, kimi zaman çevreye uyumsuzluklarıyla şikâyet ettiğimiz, çarpık kentimizin siluetini oluşturan yapılar…

Ya da yaşadığımız mekanlarda bulunan mobilyalarımız, evimizi veya ofisimize zenginlik katan tasarımsal objeler…

Durup bir bakınca ne hissediyorsunuz? Ya da hiç bu açıdan baktık mı? Nasıl var oldular, hangi gereksinimler tasarımsal süreçleri kamçıladı. Bunları kimler yaptı?

En azından içinde yaşadığımız kentin oluşumuna katkı sağlayan birkaç mimar-tasarımcı tanısak ve bu alanda da söyleyecek birkaç sözümüz olsa fena olmaz diye düşünüyorum.

20 yy. mimarlarından biri olan;

 

   LE CORBUSIER

1887- 1965 yılları arasında hayatımıza damga vurmuş İsviçre asıllı Fransız mimar, ressam, heykeltıraş, endüstri ürünleri tasarımcısı ve şehir planlamacısıdır. Çevremizde gördüğümüz betonarme yapıları ona borçluyuz diyebiliriz. Durun! Hemen kızmayın. Betonarme yapılara çoğumuz pek sıcak bakmasakta Le Corbusier gibi dahiyane bir mimarın bugünkü keşmekeş yapılarla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.

II.Dünya savaşı sonrası konut ihtiyacının oluşması, bu yapılarında; daha ziyade kolay ve kısa sürede inşa edilebicek olması vizyonuyla yola çıkmıştır Corbusier.

Unite d’habitation

İçinde alışveriş için marketlerimizin bulunduğu, havuzu, spor salonu, toplantı   salonlarımızın olduğu toplu konutlarımızın temelini de Corbusier atmıştır. Günümüz de içinde yaşadığımız toplu konutların esin kaynağı; Fransa’nın Marsilya şehrinde bulunan Unite d’habitation’dır. Yapımı 1946-1952 olan bu yapı Brütalizm akımının estetik ve işlevsellik bakımından en güzel örneklerindendir. (Brütalizm; yapı elemanlarının ve strüktrün olduğu gibi bırakılmasıdır. Gösterişsiz, sade tüm çıplaklığı ile) Betonun soğuk havası ve kaba görünümünü bu yapıda Le Corbusier, sarı kırmızı ve yeşil renklerle dengelemiş ve sıcak bir görünüm elde etmiştir.

Corbusier yapıların da 5 temel ilke vardır. Bunlardan ilki; ‘’pilotiler üzerinde yükselme’’. Nedir piloti? Binayı zeminden veya sudan kaldıran sütunlar veya kazıklar diyebiliriz. Böyle bir uygulama bize zeminden tasarruf sağlayarak otopark kullanım alanı ortaya çıkarabilir mesela. İkincisi; ‘’teras çatı’’. Çatıları düz kullanarak hem çatı bahçesi hem yaşam alanı oluşturmuş ve toprağı kullanıcılara böyle iade ettiğini söylemiştir. Le Corbusier her ne kadar betonarme ile hayatımıza girmiş ise de BA’nin doğa ile iç içe olmasını, yeşili savunduğunu bilmeliyiz. Üçüncüsü; ‘’serbest cephe’’. Dördüncüsü; ‘’serbest plan’’ ki; bu da taşıyıcı duvarların ortadan kalkmasıyla iç tasarımda serbest plan anlayışını ortaya çıkarıyor ve tasarım özgürleşiyor. Son olarak ise; ‘’bant pencere’’, manzaranın kesintisiz bir şekilde izlenmesini sağlayan yatay şeklindeki bant pencereleri tasarlayarak o yapının yatayda daha fazla doğal ışık almasını sağlamıştır. Bu 5 temel ilkesini bir arada görebildiğimiz en önemli yapısı ‘’ Villa Savoye’’dir.

 

   LUDWIG MIES van der ROHE (1886-1969)

Alman mimar ve tasarımcı Ludwig Mies van der Rohe 20.yy. damga vuran mimarlar arasındadır. Gökdelen  mimarisinin kurucuları arasında yer alır.

Barcelona Pavilion

Hepimizin duymuş olduğu belki de uygulamaktan en çok keyif aldığımız ‘’Less is more’’ (Az Çoktur) mottosuyla minimalizm akımının da öncülerindendir. Tasarımların da gösterişten uzak, yalın fakat detayların kendi içindeki sessiz ihtişamı konuşur. En ünlü eseri Almanya için sergi alanı olarak tasarladığı ‘’Barselona Pavyonu’dur’’. Pavyonun çatısı 8 kolon tarafından taşınıyor ve duvarlara hiçbir taşıyıcı özellik yüklemiyor. Bu da Le Corbusier’ın 5 temel ilkesinden biri olan serbest plan sayesinde iç mekâna serbest bir kimlik kazandırıyor. Bu ilke ile birlikte; yapının içi ve dışındaki sınır ortadan kalkıyor ve mekânsal bir bütünlük kazanıyor.

Barcelona Chair

Mies van der Rohe’nin tasarımcı olduğunu da söylemiştim. Hepimizin mutlaka bir yerlerde hatta evinde, ofisinde kullanmış olduğu; Barselona pavyonuna özel olarak tasarladığı ve Barselona sandalyesi adını verdiği mobilya tasarımı, günümüzde de halen üretilmeye ve popülerliğini korumaktadır.

Çevremizde görüp kullandığımız, sevdiğimiz, hediye ettiğimiz, satın aldığımız, içinde yaşadığımız çevre, binalar… belki de bizim onlara ruh katmamızı bekliyorlar belki onları anlamımızı nereden gelip nereye yolculuk ettiklerine dair bilgi sahibi olmamızı istiyorlar. Animizmden bahsetmiyorum elbette ki, ama eğer yaşıyorsak ister kulübede olsun isterseniz rezidansda, yaşadığımız çevrenin farkına varabiliriz.

Share post:

Leave A Comment

Your email is safe with us.