CANLI RENKLERİ YAŞADIĞIMIZ MEKANDA KULLANABİLMEK
Yaşadığımız mekanlar da sevdiğimiz renkleri görmek, o renk ile özdeşleşen objelerimizi sergilemek isteriz. Fakat seçimimiz olan renkler canlı renkler ise? Elbette, sevdiğimiz renklerin nötr veya soft renkler olması gerekmiyor. Genelde mekanları geniş ve ferah göstermek için açık tonlar kullanılır bu doğru ama bu değildir ki; kendi renk tercihlerimizi kullanamayacağız.
Örneğin; mor renk seviyoruz ya da kırmızının tutkunuyuz. Yaşam alanımızda bu kıpır kıpır renkleri nasıl kullanabiliriz.
Evimizin duvarlarının tamamını bu iddalı renklere boyamamak bizim lehimize olacaktır. Çünkü; günümüzde yaşadığımız evler yeterince geniş değil ve bu renklerle mekanımızı iyice daraltmamak ve boğmamak gerekir. Tercihen boya yapacağımız odamızın sadece bir duvarında bu canlı rengi uygulayabiliriz. Hem sevdiğimiz rengi özelleştirmiş olur hem de mekânda özel bir atmosfer yaratmış oluruz. Ama bu duvar, televizyon duvarı olmamalıdır. Çünkü tv duvarı olan yerlerde yeterince kalabalık eşyalar barındırırız ve bu bölümü bir anda hem sakinlikten uzak hem de göz yorucu hale getirebiliriz, buna dikkat etmeliyiz.
Sevdiğiniz canlı bir rengi uygulayacaksınız eğer, bu kütüphane duvarı olabilir. Ama arkası açık, sadece çerçevelerden oluşan ve duvarın tamamını kaplayacak bir kitaplığın aralıklarından size sevdiğiniz renk ‘’ben buradayım’’ diyebilir. Ya da boş bir duvarın ortasında yine sadece siyah renkli içi boş 35x50cm veya 50×70 cm boyutlarındaki birkaç adet çerçeveleriniz, aslında bu duvar renginin kendisinin bir sanat eseri olduğunu ifade etmek için kullanılmış akıllıca bir yöntem olabilir. Veya mevsimine göre sergileyebileceğiniz birkaç yeşil yapraklı ya da sonbahar yapraklarının doldurduğu tablolar ile.
Ya da en basit yöntemle; berjerinizin olduğu duvarı seçebilir koltuğunuzun deseniyle uyumu yakalayabilir, belki etrafa koyduğunuz tekstil ürünleriyle veya objelerle de konsept oluşturabilirsiniz. Bu yazımdaki; iki rengi göz önüne alırsak eğer mor renk duvar mı boyadınız, yerlere koyacağınız farklı tonlardaki koyu yeşil büyük minderler ve doğallığı çağrıştıran hasır kilimler, hazeran sandalye veya objelerle ortamı tamamlayabilirsiniz.
Kırmızı duvar rengini esas alırsak; öncelikle kullanacağımız kırmızının tonu çok önemlidir. Mümkünse koyu tonlarda kırmızı rengi tercih edebilirsek, kombinleyeceğimiz renk skalası genişleyecektir. Kırmızı olacak duvarımızı seçtik, kitaplık örneği gibi kırmızıya benim çok yakıştırdığım antrasit tonlarda bir kütüphane seçebilirsiniz. Ya da ekru, bej, sütlü kahve tonlarındaki soyut tablolar ya da hasır sepetler ile bir konsept oluşturabilirsiniz. Etnik bir tarzınız var ise; ibreyi biraz bohem yaşama doğru çevirip bu duvarın olduğu alana etnik tarzda koyu renklerde kilim atabilir, duvara yakın bir bölüme birkaç adet yeşil yapraklı saksı bitkileri koyabilir ya da kahve tonlarında makrome ipinden hazırlanan el işi desenleri asabilirsiniz.
GEZMEK İSTEDİĞİMİZ YAPILARIN HİKAYELERİNİ BİLİYOR MUYUZ?
Hepimizin romantik bir gezi dendiğinde, ilk akla gelebilecek birkaç yerden biri olan Paris ve sembolü Eyfel Kulesi’nden bahsedelim. Evet Eyfel Kulesi’ne gitmek, en tepesine çıkıp Paris’i oradan seyretmek, birkaç fotoğraf çektirip, sosyal medya hesaplarımızda sergilemek isteriz. Peki bu ‘’mimari yapı’’ hakkında neler biliyoruz.
Kısaca; adından da anlaşılacağı gibi tasarımcısı Gustave Eiffel’dir. Bazı kaynaklarda ise; birlikte çalışmış olduklarından mimarının Stephen Sauvestre olduğu söylenir.
1887 ile 1889 yılları arasında Fransız Devrimi’nin 100.yıl kutlamaları sebebiyle yapılmıştır. İlk yapıldığında Gustave Eiffel; kuleye sadece 20 yıl müsaade almıştı fakat kule (300 metre) iletişim için gerekli yüksekliğe ulaştığından ve Atlantik ötesi haberleşmeye imkân sağladığından kalmasına izin verildi.
Kulenin yapımında ağırlıklı olarak demir malzemesi kullanılmış olup bunun yanı sıra 7300 ton çelikte kullanıldığı söylenmektedir. Kulenin paslanmaması için 7 yılda bir boyanması gerekmektedir.
Milyonlarca turist çeken bu yapının sevenleri olduğu kadar yapıldığı dönemde sevmeyenleri de bir o kadar çoktu, şehrin ortasındaki demir yığınının kaldırılması için sanat ve edebiyat dünyasından isimler kampanya başlatmışlardı. Fakat; bu yapı günümüze kadar ulaştıysa başarılı olamamışlardır.
(Dip Not: Bu yapının bir benzeri de 1958 yılında Japonya’da yapılan Tokyo Kulesi’dir.)
Şimdi sanırım biraz sorgulama zamanı; biz popüler olduğu için mi seviyoruz bu kuleyi yoksa mimari bir değeri olduğundan mı? Ya da sorunun en başı ‘’seviyor muyuz?’’