GALATA KULESİ
Bu kule hakkında bugüne kadar belki birçok şey duydunuz ya da sadece yolunuz üstündeydi de bakıp geçtiniz. Kimi zaman da bulunduğu yere oranla, hacimsel büyüklüğünü gölgelik olarak kanıksadınız. Ama karşısına geçip şöyle bir baktınız mı? Neredeyse 1500 yıldır ayakta olan bu yapı kim bilir neler yaşadı, kimleri bağrına bastı ne hikayeler duydu.
Onunla aynı şehri paylaşan bizlerin hiç yoksa bu yaşayan tarihin, özgeçmişini bir incelememiz gerektiğini düşünüyorum.
Galata Kulesi İstanbul- Avrupa Yakası’nın tarihi ve turistik yerlerinin neredeyse başında gelir.
528 yılında, Bizans İmparatoru Fener Kulesi olarak yaptırmıştır. Kule 1453 yılına gelene kadar birçok tahribat yaşamış neredeyse her yüzyılda bir yenilenerek tekrar yaşama dahil edilmiştir. 16.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kasımpaşa tersanelerinde çalışan Hristiyan mahkumlar için zindan olarak kullanıldığı söylenir. III. Murat zamanında kısa bir süreliğine rasathane olarak kullanılmış, o dönem insanlarının pozitif bilime yaklaşımlarından ötürü bu kullanım amacı fazla uzun sürmemiştir. 17.yy’da ise yangın kulesi olarak devam etmiştir.
Kule; tarihi bir olaya tanık olmakla da ünlüdür aslında. Kimilerine göre efsane, kimilerine göre ilginç bir olgudur. Evet H. Ahmet Çelebi’den bahsediyorum.1638 yılında Hezarfen Ahmet Çelebi’nin tahtadan yaptırdığı kanatlarını sırtına takıp, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçtuğu söylenir. Bu uçuş Avrupa’da büyük bir ilgi görmüş, İngiltere’de bu uçuşu gösteren gravürler yapılmıştır.
Türkiye’deki Romanesk Mimari’nin Örneği: ‘’Galata Kulesi’’
Romanesk; 11 ve 12.yy’da Batı Avrupa’da etkili olan bir mimari akımdır. Gotik dönemin hemen öncesidir. İlk olarak ‘’Romanesk’’ terimi 1818 yılında kullanılmıştır. İngiltere de ise bu akıma ‘’Norman Mimari Tarzı’’ denmektedir. Bu mimari tarzda tasarlanan her bir yapı_ kulelerin, şatoların, dini yapıların insanda uyandırmasını beklediği his, güç ve aşırı sağlamlıktır. Bu yüzdendir ki Galata Kulesi’nin özellikleri Romanesk Mimari tarzını yansıtmaktadır.
Galata Kulesi’nin Özellikleri
- İlk yapı malzemesi ahşaptı.
- 1348 yılında ‘’İsa Kulesi’’ adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata Kulesine ek olarak yeniden yapılmıştır. Ve yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur.
- Küçük dar ve sayıca az pencerelerden oluşmuştur.
- Çatıyı desteklemek için yüksek ve kalın duvarlar kullanılmıştır.
- Duvar kalınlığı 3,75 metre olan Galata’nın, yapılan hesaplamalar sonucunda yaklaşık 10 bin ton ağırlığında olduğu anlaşılmış. Yapının ayrıca iç çapı 8,95, dış çapı ise 16,45 metre olarak ölçülmüş.
- Yapının yüksekliği çatısı ile birlikte 69,90 metredir. 9 katlı kulenin yapımında işlenmemiş moloz kullanılmıştır.
Osmanlı imparatorluğu zamanında Galata Kulesi için yenileme projeleri yapılmıştır. Bunlardan biri de Mimar Aram Tahtaciyan’nın projesi; Galata Kulesi’nin üzerine 40 metre yüksekliğinde çelik konstrüksiyondan yapılmış eklenti inşaa edilecek ve balo salonu, lokanta, tiyatro salonu gibi birimler yer alacaktı. Sizin görüşünüz nedir bilmem ama ben bu konuda ‘’Şanslıyız ki; bu proje hayata geçmemiş’’ demek istiyorum. Belki de günümüzde bu tarihi güzellikten geriye bir şey kalmayacaktı.
Galata Kulesi geçmişte ve günümüzde birçok üzücü olaylara da tanık olmaktadır. Bunların en bilindik olanı; sürekli intihar etmenin eşiğinde olan hatta defalarca intihar girişimlerinde bulunan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın, oğlunun kuleden atlayarak intihar etmesidir. Söylenilene göre; babasının bu ruh halinden etkilenerek ona bir ders vermek istemesi üzerine bu üzücü olay gerçekleşmiştir.
1500 yıldır ayakta kalan ve hala direnen bu yapının uzağından, yakınından, kıyısından, köşesinden geçerken artık onu tanıyarak baktığımızda, bu kez ne hissedeceğiz? Anlayabilecek miyiz?
Yoksa onu kız kulesine götürüp birbirlerini anlamasına yardımcı mı olacağız.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dediği gibi; ‘’İstanbul deyince aklıma kuleler gelir, ne zaman birini çizsem öbürü kıskanır ama şu kız kulesinin aklı olsa Galata Kulesine varır bir sürü çocukları olur.’’